İstanbul’dan geleli 1 gün oluyor, çocukların ellerinde simsiyah minik bir bebek kedi. Top gibi birbirlerine atıyorlar. Gidip ellerinden aldım. Üç gün evin içinde tuttum, alışınca 4.ncü gününde bahçeye bıraktım. Büyük kediler dövmesin diye takip etim.
Bir daha asla kedi, köpek almayacağım diyorum, her seferinde yeminimi bozuyorum.
Akşamüzeri eve dönerken, Çifte Minare Camii bahçesinde enik sesi, çığlık çığlığa…
“Almayacağım” diyerek yoluma devam ettim.
Mutfakta yemek yaparken…
Bir saat sonra kapım vuruldu.
Kapıyı açtım, aa ne göreyim, 11 yaşlarında Suriyeli komşumuzun oğlu Mustafa’nın elinde gözleri açılmamış bir kedi.

‘Fatoş abla camii bahçesinde bağırıyordu annesi de yoktu, sizin bakabileceğinizi bildiğim için getirdim” dedi.
1 Ekim 2024 saat akşam sekiz suları.
Kaderinden kaçamazsın!
İstemeye istemeye aldım. İşim var gücüm var, hep işlerimi erteliyorum. Nasıl ağlıyor anlatamam, daha gözleri açılmamış tekir bir kedi.
Erkek mi dişi mi bilmiyorum.

Eve koydum. İşi gücü bırakıp, enik kediye odaklandım. Sulandırılmış süt içirdim. Her iki saatte çişini çıkardım, besledim.
Siyah olanın adını Böcük koymuştum. Bu yavrunun adını da kız kardeşim Rabia “Bahar olsun” dedi.
Her ikisin aynı baksa koydum, gece uyku bazen ağır olur üzerine yatarız endişesiyle tam 2 ay baksta yatıp kalktılar. Her seferinde boklarını, sidiklerini temizledim.
O kış yılını ben, Ares, Sementa, Cimcime, Arsız, Böcük ve Bahar aynı yatakta uyuduk. Böcük her seferinde bana patileriyle masaj yapıyor, uyutmuyordu.
Çok anılarım var. Aşılarını yaptırdım.
Her geçen gün büyüyorlardı.

Kaçıp gitmesinler diye 5 Ağustos 2025 günü komşumuz Elif hanım gelip her ikisini alıp Seyhan Belediyesi’nde kısırlaştırmaya götürdü. O gün gece 11’de eve aldım her ikisini. Kısırlaştırmadan sonra 1 gün daha evde kaldı.
8 Ağustos 2025 günü işten döndüğümde saat 6 sularında Bahar evden çıktı. Çıkış o çıkış.
Çok dualar ettim, uykusuz kaldım, işe gitmediğim zamanlarım oldu. O kadar çok kadar emek verdim, tam 10 ay. Zaten on aylıktı. Bütün sokakları dolaştım. Bilseydim 8 Ağustos’ta evin kapısı açar, onun kaybolmasına izin verir miydim. İki gün ona yemek sakladım. Ağlama krizine girdim. Demek ki çok bağlanmışım. Sokak sokak gezdim, gece gündüz, yok, yok, yok işte!
Umarım birileri almıştır… Dualar ettim, namazlara sığındım. Tırmalama huyu yoktu, sevecendi. Tekir bir kediydi ve çok cılızdı. Oysa yediği önünde yemediği arkasında olan bir kedimdi. Emeğim üzerinde çoktu.
Şimdi yok. Ona ne sözcükler kullanayım, yazayım diye çok düşündüm.
Ama alışmıştım, artık tam bir erkek kediydi ve diğer erkek kedilerle kavgalar ediyordu.

Düğümlendim, bütün sözcüklerim uçup gitti, içimde bir boşluk kaldı.
Leyla kedimizde bir anda kaybolup gitmişti. Ondan önce Kuyruk gitmişti, daha sonra Karam çocuklarıyla ortadan kaybolmuştu.
Neden hayatımıza girip bir anda çıkarlar…
Seni hiçbir zaman unutmayacağım Bahar, gittiğin yerde mutlu ol oğlum.
***
31 Ağustos’ta bir genç adam, Bahar’ın enikliğinden biraz daha büyük bahçeye enik bir kedi bırakırken gördüm. Akşam saat dokuz sularına geliyordu.
Ardından parkta sağlığı kötü olan Böcük’e benzeyen kediyi alıp getirdim, sonra çöpten aldım bir tane. Parktan getirdiğim 3 gündür yok.
Hayatımıza giriyorlar, alıştırıyorlar, sonrada haber vermeden çekip gidiyorlar. Acılarımızla bizi baş başa bırakıyorlar.
***
Seni unutmayacağım Bahar, en çokta Ares’in üzerinde uyumayı seviyordun, ona sarılıyordun.
Çok yorulsamda, size zaman zaman kızsamda, özledim, umarım dünya sürgününü tamamlamamışsındır, bir yerlerde sevdiklerinin arasındasındır.
***
Her can bana hep acı veriyor. Onlarda bizim gibi duyguları olan canlılar.
Hepsinin ayrı ayrı yanımda hikayeleri var. Tam yetişkin erkek kediyken, veda etmeden gitmen koydu bana oğlum.
|